25 Aralık 2015 Cuma

1. Van Gogh’s Chair, Vincent van Gogh
2. Wheatfield with a Reaper, Vincent van Gogh
Wheatfield with a Reaper , Van Gogh’un klasik fırça darbeleriyle bezenmiş tatlı bir resim. Aldous Huxley, Algının Kapıları adlı kitabında, bu fırça darbelerinin aslında var oluşun bizzat kendi titrekliğine işaret ettiğini söyler. Bir deney amacıyla düzenli olarak Kızılderili rituellerinde kullanılan bir kimyasal olan Mescaline’ adlı uyuşturucu maddeyi kullanan Huxley, deneyimlerini yazarken “eşyaların, maddelerin ve hatta zamanın ta kendisinin özünü kendilerini çevreleyen titrek bir aura gördüğünü” söylemektedir.
Bir gün kendisi, Van Gogh’un sandalye resmini görür ve daha önce fark etmediği bir şokla ağzı açık kalır: bu sandalye çizimi, kullanılan renkler ve fırça darbelerinin titrekliği, tıpkı mescaline deneyimi altında gördüğü “öz”ün neredeyse birebir kopyasıdır. Bu noktada, Van Gogh’un asıl yeteneğinin aslında hiç birimizin fark edemeceği kadar bir bilinçaltı düzeyde olan “var oluşun özünü” görme kabiliyeti olduğunu söyleyenebilir.
Dolayısıyla, Van Gogh’un bu özel fırça darbeleri, dünya üzerinde bulunan her maddenin kendi yaydığı o titrek enerjisini sembolize etmektedir. Bu resimde de, bu başak tarlasının adeta rüzgarın altında nasıl kıpraştığını ve hatta bunun ötesinde dağların ve gökyüzünün de kendi enerji rüzgarı altında var oluşlarının kendi bizzatözüyle nasıl da titrediklerini görmekteyiz.
Van Gogh, işte bu nedenle, her şeyi, “olduğu gibi” görebilmesiyle ve bunu muazzam bir şekilde resime yansıtabilmesiyle sanatta başlı başına bir kilometre taşıdır. Bizim Van Gogh’a bu denli aşık ve bağlı olmamızın sebebini ise, (başka hiç bir ressam popüler kültürde bu kadar tutulmamış, metaya çevrilmemiş ve bu kadar konuşulmamıştır.) işte tam da buna bağlıyorum: herkes kendi bilinçaltında eşyaların kendi varoluşuna hakimdir. Fakat yoğun yaşantımızda bunu unuturuz. Van Gogh ise bize bunu hatırlatır. Kendi var oluşumuzu ve özümüzün enerjisini. Bir bardağa uzun süre odaklandığınızda, o bardağın, nasıl da öylesine ve olduğu gibi durduğunu fark eder, uzun bir odaklanma sürecinden sonra ise kendi içindeki enerjisel aurayı fark etmeye başlarız. İşte bu enerjiyi resme dökebildiği için Van Gogh’u severim. Hem de böylesine trajiik ama böylesine mutlu bir hissi aynı anda bize yansıtabildiği  için.

1 yorum:

  1. herkes kendi bilinçaltında eşyaların kendi varoluşuna hakimdi . Belki de kendi benligimiz dünyayı doğru gormekteki tek engelimiz.. çok güzel yazı tesekkurler

    YanıtlaSil